31 Ekim 2013 Perşembe

Kasım ayı çekilişi :)



  • Kara Kedi Kitap Blogu'nun kitap çekilişi var...inş bana çıkar :) linki aşağıda :) kitaplarda fotodakiler..bol şans...





30 Ekim 2013 Çarşamba

Açlık Oyunları Serisi


Orjinal Adı : The Hunger Games 1-2-3
Türkçe Adı : Açlık Oyunları 1-2-3
Yazar           : Suzanne  Collins
Çevirmen    : Sevinç Tezcan Yanar
Yayınevi     : Pegasus
Türü            : Roman-Fantastik

İlkini sinemada izledikten sonra okumaya karar verdiğim bir seriydi... 1 ve 2. kitap gayet heyecanlı geçti ancak 3. kitapta aradığım şeyi bulamadım açıkçası... sonu da sanki olmamış...dark fantazi desem değil, e mutlu da bitmiyor , bir eksiklik hissederek sonunu süründüre süründüre okudum...yine de kurgu serileri sevenler için güzel bir üçleme...

peki filmini izler miyim ? Evet izlerim :)

25 Ekim 2013 Cuma

Jose Saramago- Kabil



Orjinal Adı : Caim 
Türkçe Adı : Kabil
Yazar           : Jose Saramago
Çevirmen    : Işık Ergüden
Sayfa           : 146
Yayınevi     : Kırmızıkedi
Türü            : Roman 

Jose Saramago ile Yazar Ayları münasebeti ile tanıştım. Nobel ödüllü, kalemini dikenden esirgemeyen, kendine has bir diyalog yazını olan ilginç bir adam. biyografisini de okumak isterim açıkçası. 

Kabil yazarın yazdığı son romanıdır..

yazı şekli olarak; uzun paragraflarda birden fazla kişili diyalogları bile nokta koymaksızın virgüllerle ayırarak yazıyor. .....aslında karman çorman bir diyalog olduğunu düşünürken birden her şeyi rahatlıkla anladığınızı fark ediyorsunuz....bir de diyalogların arasına kendi fikirleriyle de giriyor...bu da ayrıca zevkli.... sadece uzun paragraf yapısından dolayı bölüm aralarında bırakmak gerekiyor, ani terk edişler kabul etmeyen bir kitap :) 

 tanrı-insan-şeytan ilişkisini yaratılış destanından alıp bambaşka bir üslupla dile getiren ve yazıldığı dönemde de bir çok insanı-ülkeyi-kiliseyi kızdıran tanrının kişiselleştirilmiş halini de içeren tek kelimeyle cesur bir kitap... zaten yazar da o dönemde zor günler geçirerek kitabı kanarya adalarında yazmak zorunda kalmış.

Konusu ;Kabil (ilk katil) yer yüzünde bitevi bir şimdiki zamanda çağlar arası devamlı yolculuk yapar ve Lilith'e , Nuh'a, İbrahim'e , Eyüp'e, Musa'ya v.s. rastlar...... kutsal kitaplarda da geçen bir çok soyun helak edilişini gözleriyle görür. kitaptaki öznellik bu olaylarda değil yazarın olaylara bakış açısında ve anlatış tarzındadır....ve tabi ki tanrı ve meleklerle olan diyaloglarında... 

sayfalara bakınca insan okurken sıkılır bunu ya!!... diye düşünse de bir kez başladın mı masalsı havasıyla seni yakalayıp bir daha bırakmayan bir roman... tüm zamanların yargıcı edasıyla dolaşan Kabil özgün yorumlarıyla Saramago'nun son hesaplaşması sanırım.

kitabın sonu ise çok manidar :) ne olduğunu söylemeyeceğim...bir an evvel okunup öğrenile :)

her paragraf alıntı olmaya aday o yüzden alıntı yapmayacağım....iyi okumalar :)




Bir Sadık Hidayet klasiği daha...



Orjinal Adı   : Sayeruşen (farsça)
Türkçe Adı   : Alacakaranlık
Yazar : Sadık Hidayet
Çeviren : Mehmet Kanar
Sayfa : 112
Yayınevi : YKY
Türü : Öykü


       öncelikle  çevirmenin adını da kitap künyelerine eklemem gerektiğini fark ettim. bir dilci olarak bu kadar geç fark etmiş olmam da ayrıyetten canımı sıktı... sonuçta onların çevirebildiği kadar tanıyabiliriz yazarı ve anlayabiliriz öyküyü...içimde kalan bu ukteyi da belirttikten sonra kitaba gelmek istiyorum :)

7 dramatik öykü ve yine bir intihar fikriyle dolu olan bu kitap da (kendisi de intihar etmiştir) diğer kitapları gibi çok güzel.......ölüm, öbür dünya,ruh gibi konuların yanı sıra beni en çok etkileyen kadın erkek ilişkileri oldu.....doğu kültüründe erkeklerin/ öncelikle kadınların üstlendikleri roller icabı yaşadıkları saplantılı sevgilerini çok içten anlatıyor ve olanları gerçekten okura hissettirebiliyor....... aslında o kadar geçmişe gitmeye bile gerek yok ben hala benzer hikayeleri konu komşu muhabbetlerinde duyuyorum...kocası ne yaparsa yapsın sevmekten vazgeçmeyen her şeye razı kadınlar..... aradığını hiç bir kadında bulamayan ve hıncını masum birinden çıkaran erkekler....

 insanların hayatlarına hem gerçek hem de kurgu dünyalarda, nerede olursa olsun insanca dokunan ve nedense daha çok acıyı çekip çıkaran bir yazar....keşke biraz da mutlu olabilseydi diye içimden geçirmeden edemedim...

öteki dünyada ruhlar arasında geçen bir konuşma :
"yeryüzünde bir kaçış umudu var. o da ölüm,ölüm! fakat burada ölüm de yok. bizler mahkumuz , duyuyor musun? kör bir iradeye mahkumuz."






21 Ekim 2013 Pazartesi

Yürüdüğüm Sokaklar 6-kendime notlarım, alışveriş önerilerim ya da bunun gibi şeyler/ADANA-MERSİN-HATAY


Gezmeye mi gittik , yemeye mi?


  • gezimiz 4 gün 3 gece sürdü..bolca gezdik, her köşe başında yemek yedik, bir şeyler içtik :) gerçi ben koyun eti yemediğim ve kaçak çay içemediğim için bir çok şeyden mahrum kaldım ama olsun :( 
  • gezinin sonunda fazladan bir kilom oldu ve bir çift spor ayakkabı cennet obruğu çamuru yüzünden vefat etti ama olsun gezmemize değdi :)
           seyrü sefamız aşağıdaki gibidir...

1. Gün Adana

Uçakla Adana'ya gelip, araba kiraladık..gezimize şehir merkezinden başladık.gezi rotamızı ve yaptıklarımızı madde madde anlatmak istiyorum..

taş köprü


  •  Taş Köprü :  yeryüzünde hala kullanılan en eski köprüymüş. etrafı eski sokaklarla dolu.
  • bayram dolayısı ile bir çok dükkan ve lokanta kapalıydı.
  •  kahvaltı için sokakta birinin tarif ettiği bir kafeye gittik. kahvaltı klasikti. 
  • değişik olarak sıkma denedik ama pek başarılı bulmadık. lavaşın içine gözleme malzemesi koyup dürüm yapıyorlar. tüm olayı bu.

eshab-ı kehf
  • ancak bu renkli parkı geçince bahariyeye benzer bir sokak bulduk ve kebap konusunda ünlü bir restoran olan Yüzevler'de kebap yedik..şık ve nezih bir restorandı..ve de pahalı ama kebap sevenler için değebilir :)
  • aynı sokakta gönül kahvesi nde nihayet melengiç kahvesi denedik..çitlembikten yapılıyormuş..tatlı sevenler için yumuşak bir kahve :)ben beğendim..
  • bir de her yerde muzlu süt furyası var..oraların gözde içeceğiymiş :)

  • Sonra Tarsus yoluna düştük. yaklaşık 40 dk sürüyor.
  • Eshab-ı Kehf :önünde cami kurulmuş girişi çok dar ve kontrolsüz bir mağara. hoşuma giden sadece çevrili alana atılan şekerler oldu..sanki hala orada uyuyorlar ve beslenmeleri gerekiyormuş gibi :) moralimi bozansa tahmini 33 tane eshab-ı kehf bulunması :(
  • Kleopatra Kapısı: şehrin girişinde basit bir taş kapı. adı gibi görkemli değil bence..
  • Tarsusta bir çok başka yer de vardı ama bunlar bize kafi geldi ve biraz dolaşıp Mersin yollarına düştük.
MERSİN

kerebiç
  • Mersin de iki öğretmenevi var. yenisini tavsiye ederim. deniz kenarında ve yanı sıra çok güzel pub restorantlar var..sahil boyunca yine restorant gemiler var..balık yiyerek denizde dolaşmak mümkün..ama biz buraya kadar gelmişken tabiki tantunici aradık :)
  • tantuni(Göksel tantuni):ben koyun sevmediğim için biftek dedikleri tantuniden yedim..arkadaşlar tantuniyi ben de bifteği beğendik ama servislerini ve temizliklerini beğenmedik..genellemek istemiyorum ama biraz kaba muamele ediyorlar gibi geldi.ve bu girdiğimiz çoğu dükkan için geçerliydi.herkes tok kimse gelenle ilgilenmek istemiyor gibiydi..
  •  ciğerci:(Ciğerci Bahatti) burası içinde aynı şeyler geçerli başarısız bir servis..ciğeri de pek o kadar özel gelmedi açıkçası...
  •  Kerebiç : her sokakta görmek mümkün. şekerpare boyutlarında bir tatlının özel bir kökten yapılan beyaz köpük gibi bir kremayla servis edilmesinden ibaret..görüntü çok ilginçti ama tadı biraz yavandı diyebilirim..belki biraz alışmak gerekiyordur..
  • Cezeryeyi de unutmamak lazım..gayet lezzetli bu tatlıdan birer kutu aldık :) ama satıcıya yine sinir olduk...

2. Gün KIZKALESİ

    doktorun yeri

  • Kızkalesine gitmek yaklaşık 40 dk sürüyor ama biz mersin kız kalesi arasında Limonlu dan sağa girilerek varılan Doktorun Yeri diye bir yerde kahvaltı etmek için rotamızı saptırdık. 9km kadar dağların içine doğru ilerleyerek vardığımız mekan çok güzeldi. oturulan masalar çok otantikti. kahvaltı standarttı ancak zeytin salatası çok güzeldi..
doktorun yeri
  • ayrıca burası muz yetiştirilen bir yer, muz ağaçlarını yakından gördük ve bol bol muz yedik :)
  • yol boyunca mandalinalar ve narlar vardı..
kanlı divane
  • Kanlı Divane :yine o yol üstünde antik bir yer..müze kart geçerli..yoksa 5 tl verip giriyorsunuz.dönemin ilk mahkemesi orada kuruluymuş ve suçlu bulunanlar ordaki bir çukura atılarak vahşi hayvanlara yem ediliyormuş..güzel bir yerdi..






  • öğle sularında Kızkalesindeki otelimize vardık. Yaka Otel bahçesinde narları olan, sade ama her ihtiyacı karşılayan, sahibi de gayet hoş bir yerdi..güler yüz görmek hoşumuza gitti :)
kız kalesi
  •  Kızkalesi : Yunus kiralayarak gittik ama yunusu çektiğimiz kıyıdan girişe kadar gayet zor bir parkuru incecik kayalardan yürüyerek geçmek zorunda kaldık. oraya kalkan teknelere binmek girişe direkt gitmek açısından daha akıllıcaymış..giriş 5 tl..bunu da ekleyeyim..
  • günün geri kalanında yüzdük, okey oynadık ve etrafı gezdik..
narlı kuyu
  • akşam ise balık yemek için Balıkçı Arif'e gittik. benim o güne kadar yediğim en güzel salatayı yaptılar..balıklar da çok lezzetliydi..manzara ve masalar denize nazırdı ve çok güzeldi..hesapta kabarık değildi. kaç gündür et yiyemeyen benim için rüya gibi bir geceydi :)
  • Narlı kuyu'ya da gezmeye gittik. orası da çok güzel ama biraz pahalı olduğu için balığı orda yemedik ama hiç pişman değiliz :)
3. Gün Mersin'den İskenderun ve Hatay'a
cennet-cehennem
  • Cennet Cehennem mağaraları : Girişte müze kart geçerli,yoksa 5 tl. Cehenneme girilmiyor yukardan bakıyorsun. Cennet için 450 civarında merdiven inip bir mağaraya girmek gerekiyor çok yorucuydu. İn çık insanı cennetten soğuturlar :) 
  • Astım Mağarası : hemen cennet cehennemin yanında. giriş müze kart ya da 3 tl. sarkıtlı dikitli bol merdivenli tipik bir mağara. havası biraz nemli olduğu için astım hastalarına iyi geliyormuş. çıkışta kafede oturup gözleme yedik nar suyu içtik.çok başarılıydı.
  • iskenderunda akrabalarım olduğu için biraz aile ziyareti gibi oldu ama oraya has süper bir dürüm döner ve künefe (Kral Künefe) yedik. Çok beğendik...
payas kalesi
  • Payas Kalesi : tadilattaydı. içine giremedik.. Zindan olarak bir süre kullanılan kalede Namık Kemal de kalmış. dışındaki hendeği asitle dolduruyorlarmış kaçmasınlar diye..biraz ilginç bir bilgiydi bu.. kalenin hemen yanında da külliye var..tadilat bitince gezmeye değer..
  • Hatay'a giderken yolda Belen Tava yapıyorlarmış ama dürümden sonra biz yiyemedik..gayet güzel olduğu söyleniyor..
  • Antakya'ya gider gitmez yine öğretmenevine yerleşip dışarı çıktık...şehir çok güzel ancak trafik hep tek yönlü,navigasyon da olayı çözemediği için ilk gezme deneyimimiz zor oldu :) mutlaka gitmeden navigasyonlar güncellenmeli :)
  • Asi nehri kıyısı boyunca köprüler, restoranlar, tarihi evlere açılan sokaklar var...şehrin genel görüntüsü çok güzel..
  •  Sveyka : yöresel yemekler yapan bir restorant ...benim hiç duymadığım yemeklerin bulunduğu bir menüsü vardı..mezelerin adı saymakla bitmez..karışık bir tabak alıp hepsini denedik..çoğu başarılıydı..içli köfteyi pek beğenmedik ( merkezde başka bir lokantada daha güzelini yedik)...kabak tatlısı kesinlikle bizim bildiğimiz gibi değil, kabak salatalığa döndürülmüş gibiydi. tarif etmek imkansız. ben tadı konusunda kararsız kaldım..bildiğimiz gibi değil ama enteresan demekle yetineceğim..
mumbar dolması

karışık meze tabağı

sucuk roll (?)

kabak tatlısı
  • Halep mutfağı da ilginç görünüyordu ancak Sucuk Roll (adını doğru hatırlıyorumdur inş)dışında bir şey yiyemedik..her şeyi yiyebilecek bir mideye sahip olmak çok zor :) sucuk roll de sucuk tadı veren( ama sucuk değil) rulo yapılıp verev kesilmiş, kıtır kıtır pişirilmiş, yoğurtlu bir sosa batırılıp yenen bir şey..ben beğendim..Kiraz Kebabı da ilginç görünüyordu ama yiyecek yerim kalmamıştı :)
4. Gün HATAY

harbiye

  • eski antakya sokakları arasında gezmeye doyamadığımız için her sokağı gezip her restoran evde bir şeyler yiyip içtik. kapalı çarşıyı dolaştık... nar ekşisi ve zeytinleri meşhur...baharat türlü türlü... ipek şallar çeşit çeşit..hepsinden almak lazım :)
  • Harbiye : şelalelerle dolu bir yol boyunca yürüyerek geziyorsunuz. kenarlarda yemek yenebilecek bir çok yer var..yağış yüzünden uzun süre kalamadık...




künefeden arta kalanlar :)
  • Künefe : Çınaraltı diye bir yerde yedik..bulması zor ancak her şeye değer :) çok lezzetliydi..
  • Habib Neccar Camii : bahçesinde turunçlarla çok güzel bir camii..
  • Ulu Camii : hemen müzenin karşısında güzel bir yer..



müzeden arta kalanlar

  • Arkeoloji & Mozaik
    Müzesi : taşınıyor..eserler kaldırılmış..sergi salonu olarak üç salon bırakmışlar..şimdilik girmeye değmez.ama ben önceden gezmiştim, taşınınca mutlaka gezilmeli...

  • St Paul kilisesi : Sveykanın biraz ilerisindeki sokak arasında çatısında minareyi de içine alan güzel bir poz çektirmek mümkün..
  • St. Pierre Kilisesi : ilk kiliselerden. hacı olunabiliyor. havaalanı yolunda. şuan tadilatta girilemiyor :(
Necip Fazıl Kısakürek şiirleriyle dolu bir sokakla gezimize son veriyorum :)

7 Ekim 2013 Pazartesi

Yürüdüğüm Sokaklar 5-kendime notlarım, alışveriş önerilerim ya da bunun gibi şeyler/ESKİŞEHİR



kardeşimin bu yıl okulunun bitiriyor olması ??!!!&% ,inş :p, münasebetiyle daha fazla ertelemeden gezmek istediğim bir yerdi...nihayet gidebildik...izmitten arabayla yaklaşık 2 saat 15 dakika sürdü...tahminimden daha kısa sürdü :)


cumartesi sabah Eses'e gider gitmez adalar dedikleri yerde kafelerin bolca olduğu bir sokağa gittik ve kahvaltı yaptık....Eskişehir de dikkatimi çeken ilk şey kahvaltı fiyatlarının düşüklüğü oldu böylece :) 4.99 dan başlayıp iki kişi 15 TL ye kadar değişen aralıklarda kahvaltılar var...bir yer seçmeden önce hepsinin önünden şöyle bir gezdik ve ortalama hepsinin aynı olduğunu gördük..en sonunda bir tanesinde kahvaltı etmeye karar verdik. tost ekmeği içinde yaptıkları yumurtayı çok sevdim...diğer şeyler standarttı..


hazır yeme içmeden bahsetmişken eskişehirin " ÇİBÖREK"i meşhurmuş....denenmesini tavsiye ederim ve özellikle Çibörek diyorlarmış bunu da yeni duydum :)

kahvaltı sonrasında turumuza Porsuk çayı kenarında devam ettik....manzara,insanlar, kafeler, kitaplar ve köprüler hepsi çok güzeldi...bir yandan da gözümüze sonradan oturabileceğimiz yerleri kestirmeye çalıştık :)
porsuk çayı kenarında yürüyüp,kafelerde oturabilmenin yanında eğer sefer varsa Esbot'a binebilir ve Kentpark'a kadar gidip dönebilirsiniz. gidiş yaklaşık 35 dakika sürüyor ve 40' da bir gidiş dönüş seferleri var. 3 TL cik.

ben toplu taşımaya binemem kendi başıma gezicem diyorsanız da kanolar var...gerçi onlar uzun mesafe gitmiyorlar...belli bir alanda aşağı yukarı geziniyorlar sadece..

adı geçmişken Kentpark'tan bahsedeyim...orası eskişehirin meşhur plajının olduğu yer....plaja giriş ücretli ancak parkın kenarından plaj görülebiliyor...ama çok yakından değil tabi....masmavi havuz güzel bir deniz havası vermiş gerçektende ve kumsal da bunu bütünlemiş... bu plaj dışında ata binmek için bir alan vardı ve bolca yeşillik...bunun dışında ilginç bir özelliği yok...esbot yada tramwayla buraya gelinip gidilebiliyor...

Eskişehir 2013 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilmiş. bu yüzden de şehrin farklı kesimlerinde konserler, söyleşiler ve sergiler vardı...bunlara katılamadık ama Odunpazarına giderek Lületaşı müzesini ve cam işçiliğinin nasıl yapıldığını ya da lületaşı yüzüklerin üstüne kağıt yakılarak nasıl desen yapıldığını gördük... evler tıpkı Safranbolu ve Taraklı evleri gibiydi ama müzeleri ve canlı performansları izlemek güzeldi...sokaklarda çay kahve içmek de cabası :) sokakta macuncular ve şerbetçiler de vardı...başkent olması şerefine biz de şerbetlerden
içtik :)


yakınlarda gezilebilecek bir diğer yeriyse artık Eskişehirin sembolu gibi olmuş olan kulelerin olduğu Sazova Parkı. bir gölün etrafına yerleştirilmiş bir sürü eğlence alanı var... mavi kubbeli şato çok güzel ve büyük ancak içine girilmiyor...korsan gemisine 1TL vererek girebiliyorsunuz...amfitheatre'ı da gezip ses denemesi yapabiliyorsunuz...gölün etrafında tur atıp restoranlarda dinlenmek de mümkün... ayrıca çocuklar için dinazorlar,çeşitli hayvanlar ve farklı oyun alanları mevcut...


 son olarak Eskişehirin belkide anadolu şehirlerine kıyasla en güzel yanı restoran&bar tarzındaki kafeleri...dünya yemeklerininde bulunabildiği bu yerler akşamları tıklım tıklım oluyor..ve bu belli başlı merkezler dışında pek görülmeyen bir şey..bu yüzden cumartesi gecesini gayet eğlenceli geçirmek mümkün...

alınması gereken şeyler kategorisine gelirsekte bence devrim arabası magneti ve lületaşından bir takı muhakkak alınmalı :)) keçeden bir sürü süs eşyası ve örgü şallar da cabası :) ben yüzük, kitaplar ve keçe bir çanta süsü aldım :)

bu arada gezimde rehberlik yapan kardeşim ve arkadaşı Elif'e teşekkür ederim :) muahhh :))




4 Ekim 2013 Cuma

Yeni Keşfim- Ryunosuke Akutagava


en sevdiğim şeylerden biri hiç duymadığım yazar ve kitapları keşfetmektir hele bir de okuduğumda harcadığım zamana değdiğini düşünürsem...

idefix in yaptığı bir kampayada japon yazarların oluşturduğu bir set almıştım ve o setteki iki kitabıyla bu yazarla tanışma fırsatım buldum.... iyi ki de almışım...

35 yaşında intihar ederek edebiyat hayatına son veren yazar,11 yıllık edebiyat hayatında 150'yi geçen eser bırakmış...bunların çoğunluğu öykü..Şuan Japonyada adına öykü ödülü veriliyor ve en iyi hiciv yazarları arasında yer alıyor.






bendeki kitaplarından birinin adı "Kappa"...uzun bir öykü olmakla birlikte fantastik öğeler taşıyor...mitolojik bir yaratığın peşinden farklı bir dünyaya giden kahraman oradaki sosyal düzeni anlatarak o günün toplum ve devlet yapısını tartışıyor...düşündürücü konuların böyle sürükleyici kurgulara saklanması gerçekten zekice ve heyecan verici :) (ss 77)

bir diğer kitabıysa "Raşömon"...bu kitapta da bir çok öyküsü var...hepsi de küçük küçük hayat kesitleri ve bazıları sanırım kendi hayatıyla da kesişiyor..öyküler sıradan konuların insanları nasıl derinden etkilediğini çok güzel anlatıyor.. hele de adını kitaba veren Raşömon; hırsızlık,açlık ve değer yargılarımız hakkında çok güzel bir hikaye....diğer hikayeleri de bir bu kadar güzel emin olabilirsiniz. (ss 214)

Her iki kitap da Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'nden çıkmış..
herkese bol keşifler diliyorum :)

Kral Katili Güncesi 1-2

Orjinal Adı   : The Kingkiller Chronicle:Day One -The Name of the Wind
Türkçe Adı   : Kral Katili Güncesi :1. Gün- Rüzgarın Adı
Yazar : Patrick Rothfuss
Sayfa : 736
Yayınevi : İthaki
Türü : Fantastik Roman




"Her bilge adamın korktuğu üç şey vardır: fırtınalı bir deniz,aysız bir gece ve yumuşak başlı birinin öfkesi."


1. kitapta yumuşak başlı birinin öfkesini gördük, 2. kitapta da aysız bir gecenin tehlikesini bu da üçüncü kitapta fırtınalı bir denizin bizi bekliyor olacağının habercisi....hazırlıklı olmalıyız :)




Orjinal Adı   : The Kingkiller Chronicle:Day Two -The Wise Man's Fear
Türkçe Adı   : Kral Katili Güncesi :2. Gün- Bilge Adamın Korkusu
Yazar : Patrick Rothfuss
Sayfa : 1139
Yayınevi : İthaki
Türü : Fantastik Roman 


kitapların kalınlıklarına bakınca bu kadar uzun sürdüğüne göre bir sürü ıvır zıvırla doludur diye düşünmüştüm ama elimden bırakmak bile istemeden peş peşe bir solukta okudum :)


fantastik kurgular içerisinde en çok beğendiğim seriler arasına kesinlikle girdi. Kvothe diye bir çocuğu anlatan kitaplar, bizi onunla birlikte mekandan mekana sürüklüyor....lavtasından çıkan sesi ifade edişi kardeşimin de dediği gibi insanı o sesi duyuyormuş gibi yapıyor...bir insan bir kurgudan başka ne bekleyebilir?


aynı zamanda insanlar gibi zaafları olan, kahraman ama hataları var dedirten ve böylece bizi karaktere daha da yaklaştıran bir kitap olması da çok güzel... 


arka plan çok doyurucu.....okul ve bilimsel olayalar bile çok gerçekçi...kendi içinde gerçekliğini kurmuş.. gerçekten insanın inanası


geliyor..hatta belki de böyle bir şey var dedirtiyor :)

kitaptaki diğer karakterlere gelince büyükten küçüğe hepsi sağlam... delisine ,tenekecisine , hancısına hepsine bayıldım...


Şuan karşınıza bir tenekeci çıksa şöyle derdi "bu kitapları ve  şu bir bardak çayı da almayı sakın unutma"...ve bilirsiniz ki bir tenekecinin size al dediği şeyleri almamak kesinlikle pişmanlık getirir :))



Auri ve Kvothe(pp 43-2.kitap)

"Bana ne getirdin?" diye sordu.
"Sen bana ne getirdin?" diye karşılık verdim.
Sırıttı. "Armut olduğunu zanneden bir elmam var,"diyerek onu gösterdi "ve kedi olduğunu sanan bir ekmeğim.Birde marul olduğunu sanan bir marulum."
"Demek ki akıllı bir marulmuş."
"Hiç de bile."diye nazikçe homurdandı. "Akılı bir şey kendini marul zanneder mi hiç?"
"Bir marul olduğu zaman bile mi?" diye sordum.
"Özellikle de o zaman."dedi Auri ." Marul olmak yeterince kötü zaten. Bir de öyle olduğunu düşünmek ne feci." 

gibi absurd diyaloglar da beni kendine bağladı....daha ne diyim? eğlenceli saatler :)